BEN BUNU ÜÇ BEBEKLE NASIL YAPTIM???

3bebe1arada’nın Facebook sayfasına bugün taze taze düşen bir yorum üzerine bu yazıyı yazmaya karar verdim. Çünkü bu soru ennnn çok karşılaştığım soru oldu son zamanlarda: “Ayol 3 bebeyle sen bunu nasıl yapıyorsun???”

Şimdi efendim -bilmeyenler için- ‘bu‘dan kasıt, şunlar oluyor genelde (bazıları bana çok anlamsız gelse de); örgü, pilates, puzzle, blog, bebek keki, kefir, yoğurt(!), dışarıya çıkma(e yok artık!), yemek yapmak(!!!) ve benzeri…

Hepsini anlıyorum gerçekten ama yoğurt mayalamak, yemek yapmak, dışarıya çıkabilmek maddeleri için bu soru sorulunca bi afallıyorum açıkçası. Yahu yemeyelim, gezmeyelim de ‘ot’luktan ölelim mi yahu, üçüz anasıyız diye?

Diğer maddelere şaşırılmasına bişey dediğim yok, karşıdan bakınca “Amma da becerikli hatun yahu, 3 bebeyi çekip çevirdiği yetmez gibi bi de böyle işlere imza atıyo helal valla!” gibi bir tablo çıkıyor di mi… Halbuki hiç alakası yok. Bakınız…

Şimdi arkadaşlar, çocukları yedirip, içirip, giydirip, kuşatıp, oynatıp, uyutup, hoplatıp, zıplatma gibi işlerden (tabi tüm bunları sinir krizleri geçirip dellenmeden yaptığım zamanlarda) geriye kalan, yapmış gibi göründüğüm ekstra herşeyi ben aslında birşeylerden çalarak yapabiliyorum. Hatta çoğu da yarım yamalak.

kek

Bebek Keki

Örneğin; kendimize bir iki çeşit ev yemeği çıkarabilme fırsatım varken, o akşamı dondurucudaki hazır mantıyla geçiştirmeyi tercih ediyorum ki, çocuklara özene bözene bi yemek veya bebek keki yapabileyim ya da yoğurt/kefir mayalamaya, meyve suyu sıkmaya vakit kalsın. Efendime söyleyeyim, gece onlar uyuyunca vurup kafayı yatmak varken bilgisayar başına geçip blogla, sayfayla uğraşıyorum gece yarılarına kadar, uykumdan çalarak (sabahki pişmanlıktan bahsetmeyelim). Ne bileyim, evimi toz-pis (ya da başka şeyler) götürse de, kendime “Amaaaan iki günlük hadi bilemedin üç günlük dünya, üçün beşin de lafını yapmayalım şimdi, boşveeeer bugün de pis kalıversin, zaten topla temizle kim için, kimsenin gelip gittiği mi var sanki, ev işi nankör anacım, bugün yap yarın gene aynı!” gibi züğürt tesellileri verip, bebelerin sakince oturup oyun oynadıkları o minik zaman dilimlerinde ben de yanlarına oturup örgü örüyorum (ne kadar ördün derseniz, tamam bir arpa boyu kadar ama damlaya damlaya göl olabilir diye bekliyorum işte). Kimsenin gelip gittiği yok kısmı da bugün kapak oldu zaten, yahu normalde (tamam pis olabilirim biraz) ama gayet düzenliyimdir övünmek gibi olmasın, bebeler döküp saçtıkça peşlerinde koşarım, aman ev dağılmasın diye fırlattıklarını daha düşmeden neredeyse havada yakalayabilmek için. Öyle psikopatça bir düzen hastalığım var(dı). Baktım bunlar ayaklandıkça yetişilmiyor, günü zor bitiriyorum, carcar carlamaktan ses-boğaz harap oldu, ayaklarıma kara sular indi, sırtıma belime dikenler saplandı derken, ben de saldım gitti, en azından kudurmuyorum evim toplu olsun diye. Tam da böyle bi zamanımda, sabahın o karman çorman dağınıklık saatinde, kırk yılın başı üst komşum bize ilk defa gelmeye kalkıp çat kapı yapmasın mı? Tamam kadın keyfen baskın yapmadı şimdi günahını almayalım, su tesisatıyla ilgili teknik bir arızanın tespiti için geldi ama beni o en rezil anımda yakaladı mı sen ona bak?! Saç baş perişan, pijamalar, uyku tulumları, oyuncaklar, bezler, poşetler,  oyuncak niyetine kullanılan bilimum ev eşyaları (kumanda, kepçe, ev terliği, pet şişe, tuzluk gibi) giriş kapısındaaaaan mutfağaaa, oradan salona, banyoya kadar yerlere serilmiş, çocukların kahvaltısı yeni bitmiş, hatta hala mama sandalyelerindeler ve inmek için hep bir ağızdan carlaşıyolar, altlarında kahvaltı menüsünden ipuçları veren omlet, domates, peynir-zeytin, ekmek kırıntıları (hatta kırıntı değil konfeti diyelim) dökülmüş, bulaşık makinesi kapağı açık, içi ağzına kadar bulaşık dolu, “Bizi ya yıkayın artık ya da azad edin, bu kokudan biz bile tiksindik, imdaaaaat!” diye bağırışıyorlar adeta, tezgah ve ocağın üstünü tasvir etmek istemiyorum, hayal gücünüze bırakıyorum… Salon, çocuk odası ve yatak odası da benzer rezillikler içerisindeydi aslında ama Allahtan kadın mutfak sınırları dışında bi ziyarette bulunmadı. Oturup bi kahve içme teklifimi çok net geti çevirdi. Gördükleriyle yetinmeyi tercih etti sanırım. “Gördüklerim göreceklerimin teminatıdır, en iyisi ufak ufak tozolmak” manasında… Böyle basılmak içime oturdu billa, benim doğru düzgün bi temizlik yapabildiğim de yok da, bari yardımcı kızın geldiği, evin bal dök yala olduğu bir anında punduna getirip bi daha çağırmam lazım kadını ki, aslında tertipliyimdir de işte geçen gün sen sabah halimizi gördün valla ablacım imajı oluşturabileyim (duuur gördüğün gibi değil, açıklayabilirim!)…

Pilatese başladım, bi de azıcık diyet yapayım dedim, “Sen deli misin, üç bebeyle ne rejimiymiş, ne sporuymuş, otur oturduğun yere, bayılır gidersin valla!” diye üstüme yürüdüler. “Bebelerinin peşinden koşarken kalmaz kilo milo!” deyip oturttular. “Hem ne kilon var senin, bi deri bi kemik kalmışsın, gözlerinin altı pörtlemiş, elmacık kemiklerin dışarı zortlamış!” diye komplekslere garkettiler! Anneme ağzımdan kaçırdım, sütümü helal etmemden girdi, evlatlıktan reddetmeden çıktı. Banka soycam demişim gibi! Tamam bebelerin peşinden koşmak hiç azımsanmayacak bir efor, ona lafım yok da, ama gel gör ki göbek denilen organizma koşturmayla terkedecek gibi görünmüyor bedeni. Hatta üstüne üstlük, koşturup koşturup kan şekerini düşürüp abur cubur bişeyler yemek için mutfağa atıyosun kendini, daha bi göbeğin işine geliyo sanki, o bebe peşinde koşarken zayıflama işi biraz yalan gibi. Spor dediysem, boks yapıcam demiyorum ki, pilates en mülayim, en naif, en sakin ata sporumuz değil mi bizim? Hem spor sadece zayıflamak için mi yapılır? Ayrıca diyet dediysem de Dukan diyetiyle sıfır bedene inicem demiyorum ki, ‘azıcık yağlıya, tuzluya, şekerliye, unluya dikkat edeyim de gereksiz kilo almayayım’dı derdim. Kocam başta olmak üzere tüm yakınlarım ‘3 bebe harcı olmayan’ bu girişimimi sabote etti de başladığı gibi bitti…

puzzle

Puzzle çılgınlığı!

Bi puzzle maceramız var evlere şenlik. Biz bebelerden evvel, sıkıntıdan ne yapacağını şaşmış karı ve koca olarak kendimize uğraşacak meşgaleler edinip dururduk. Puzzle sevdası da bunlardan biri. Alırdık 1500-2000 parçalık puzzle’ları, yayardık salonun ortasına, gece gündüz iğneyle kuyu kazar bitirir, sevinirdik. Bebeler doğduktan kısa bir süre sonra ben annemin peşine takılıp 6 aylığına memlekete gidip kocamı evde bırakınca, garibim boşluğa düşüp oyalanacak iş aramış gene kendine. Gitmiş almış kendine 2000’lik bir puzzle. Yaymış yemek masasına, çeyreğine kadar da yapmış. Ama işleri yoğunlaşmış, kafasını kaşıyamayacak hale gelmiş, biraz da bıkmış, öylece kalmış o puzzle. Biz eve bi döndük masa da yayılı duruyor. Birkaç ay durdu durdu. Gelen sordu, giden sordu. Baktım olacağı yok el atayım bari dedim, yarın bir gün bu çocuklar yürüyüp buralara erişince bitirmek hayal olur, parçaları da bul o zaman bulabilirsen. Tabi o zamanlar hergün gelen yardımcım da var, o işleri yapsın, ben puzzle çözeyim, oh ne ala. Ben de bi çeyreğe yakınını yaptım ama bi süre sonra sıkıldım! Ben zaten ayran gönüllünün tekiyim, bir işin başında öyle günlerce haftalarca kalamam. Oldum olası örgüyü çok severim mesela, elimden düşmez. Otobüs, tren yolcukuklarında bile boynuma ipi takıp harıl harıl örmüşlüğüm vardır. Buna rağmen bir iş biraz uzun sürsün, sıkılır yenisine başlarım. Böylece aynı anda devam eden 4-5 tane örgüm bekler kenarda. Hal böyle olunca bu puzzle da beni sıktı. Zaten puzzle yalnızken keyfi çıkan birşey değil, biri olacak yanında. Ben de şimdilik öylece bıraktım yine orada. Arada kayınvalidem geldikçe sevabına el atıp bir iki parça takıyor, bitsin bari bir an önce diye. Ama biteceği de yok…

36b37ccc7c5d11e29b1a22000a1fb711_7

gezme2

‘3 bebeyle yalnız başına dışarı nasıl çıkılır’ adlı çalışmadan

3 bebekle dışarıya çıkabilmek ise başlı başına bir tez konusu. Diyorlar ki “Sen bu 3 bebeyle nasıl çıkıyosun aklım almıyor!” Zaten teknik olarak 3 bebek ve ben, yani dördümüzün çıkması olanakları çok zorlayan bir icraat olur (ha, yapmışlığım yok mu, var… Bir iki kez tek başıma çıkarmayı başardım; ikisi ikiz arabasında, biri slingle boynuma asılı, ikiz arabası asansöre milim farkla sığmaz, bebekler içindeyken yarım kapalı hale getirip arabayı daralt, asansöre tıkış pıkış gir, aşağı inene kadar araba tam kapanmasın da bebeler sıkışmasın diye can havliyle arabayı tut, önündeki asılı duran bebe sıkılıp tepinsin, zemin kata vardığında şansın varsa asansör kapısında bekleyen biri vardır da bi el atıp bebek arabasını asılıp dışarı çeker, yoksa kan ter içinde itekleyip itekleyip çıkarmayı başar, inene kadar dünya kalori yaktıktan sonra hala gücü varsa keyifle gezinmeye çalış, arada zırlayan bebelere su, emzik ikramında bulun, hal hatır sor, gülücük saç, yanaklarını mıncır, tüm bunları yaparken önünde asılı duran bebeyi zaptet, dilin dışarda  soluya soluya çevrede iki tur at, markete filan gir, “Aaaa üçüz mü, tüp mü, tek yumurta mı, kaç kız kaç erkek, hepsi birden ağlıyo mu, zor olmuyo mu, yalnız mı bakıyosun, bakıcın yok mu?” sorularını yanıtla, geri dönüş yoluna gir, asansöre güç bela bin….” şeklindeki algoritma ile birkaç kez canıma kastetmişliğim vardır) Ama tabi o zamanlar daha küçük ve hafiflerdi. Ben de daha gençtim, dinamiktim 🙂 Aradan geçen şu bir kaç aydan sonra buna yeniden cesaret eder miyim bilmiyorum. Şimdi çıkarsak ya eşim ya da biricik komşum, kadim dostum Özlem oluyor yanımda. Buna rağmen “Hadi dışarı çıkalım” cümlesiyle, bizim dışarıya çıkmayı başarmış olduğumuz dakika arasında ortalama 1-1,5 saat geçmiş oluyor. Dışarıda geçirdiğimiz sürenin 3 katını çıkmaya hazırlık için harcıyoruz. E ama hal böyle diye çıkmayalım mı ama?

gezme3

Yaa işte dostlar, hal böyleyken böyle. Öyle görüldüğü gibi, her haltı hakkıyla becerip üstüne de ekstra işler döşeyen bir üçüz anası filan yok burda. Aksine, içinde olduğu depresif hayatını kamule edip azıcık kafa salimliği yakalayabilmek için ne yapacağını şaşırmış, halet-i ruhiyesi depreşmiş bir üçüz anası ve akla zarar bir üçüz çetesi var. Zaten şu anda da saat olmuş 00:40 ve ben size, toplanmayı bekleyen bir mutfağın enkaz masası arasında kendime güçlükle bulabildiğim yerden bildiriyorum. Şu yazıya başlayıp bitirene kadar da 58 kere filan çeşitli sebep ya da sebepsizliklerle uyanan bebelere koşup koşup geldim. Ha bir de serilmeyi bekleyen çamaşırlar da makinede beni bekliyor. İnşallah gene unutup yatmam da yarın bi daha durulatmak zorunda kalmam… 🙂

20 thoughts on “BEN BUNU ÜÇ BEBEKLE NASIL YAPTIM???

  1. hahah..
    Ben bu yazıyı copy-paste yapıp benim bloğa koyayım..Ahvalimiz aynı zira..
    Tek çocukla depresyonların birinden çıkıp birine girenlere selam olsun..

    • geçenlerde psikolog olan bi akrabam da aynını söyledi, tek çocukla depresif olanlara seni göstermeli diye. Böyle bi misyon yüklüyolar ya adama, ağız tadıyla bi depresyona bile giremiyoruz kardeşim di mi ama! :)))

  2. Ben 40 günlük ikiz annesiyim kendi annem gelip 2 gün kalıp sonra evine gidiyo ( tabii evin yolunu buldurabilirse ) oğlan gaz bombası 🙂 yatarken kucağıma alıyorum zorttt kucağımda zorttt çocuğu yerine koyuyorum halaa zortttluyo :)) kız desen o bu dünyadan değil kesin eminim buna çünkü bu kadar uykusuzluğuna insan evladı dayanamaz gecenin 1buçuğu nerdeyse hala ayaktayız sabahı ederiz artık ileriki sorunları düşünüpte dahada sıkmak istemiyorum kendimi 🙂

    • O günlerimi düşünmek bile istemiyorum. İleriyi düşünüp sıkılmana gerek yok ki Nurcum, kim ne derse desin en zor dönem ilk aylar. Geleceği düşünüp rahatla 😉

  3. ama ben şu halay çeken üçlüye bayıldım yaa;
    allah kolaylık versin, karşıdan bakınca keyifli görünen ama anladığım kadarıyla dışı seni içi beni yakar bi durum bu çoğul bebek anneliği, ikiz hadi bi derece kotarılabilir de, 3üz zor işiniz, tekrardan dualrımı yineliyim allah kolaylıklar, istediğiniz gibi yardımcılar versin
    biz de 3 çocuk istiyoruz ama arayla, ikisi tamam (7 ve 2 yaşlarında) sonuncuda bi iki seneye inşallah
    allah çocuklarınıza da sizede sağlık ve mutluluk versin

    • Teşşekkürler Sevilay, ne de güzel özetledin çoğul bebeli halini, “dışı seni içi beni yakar bi durum”, ağzına sağlık .. 🙂

      Senin de evlatlarını Allah bağışlasın, ilk ikiden sonra 3.için niyetli olmanı da ayrıca tebrik etmeli, birden sonra bi daha yapmam diyenlerden sonra 🙂

      Güzel dilek ve duaların için çoook teşekkürler Allah senin de gönlüne göre versin… 🙂

  4. benim henüz hiç bebeğim yok ve tüp bebek yapıcağımızdan bizimde çoğul olucak sanırm davulun sesi uzaktan güzelmi dersiniz bilmem ama anlatımın süper 😀 uyuduklarında kokularını doya doya çekmen, koynundaki masumlukları, mutluluktan çıkardıkları cıvıltılar büyümelerine şahit olmak herşey biyana senin parçan olmaları herşeye değer gibi 😉

    • Ayyy öyle söyleyince içim kötü oldu inşallah ennn kısa zamanda Rabbim sana da kokusunu içine çekeceğin cıvıl cıvıl bir evlat(ya da ‘lar’ :)) versin, Allah kimseyi evlatla sınamasın… Çok teşekkür ederim güzel yorumlaın için 🙂

Haydi sen de bir şey söyle :)